YAPIYA KARŞI HİÇ KİMSE DAVA AÇAMAZ*
Nadire Özkaya (Avukat)
Çalışma Ortamı Dergisi, Sayı : 76 Yıl : 2004
Dr.Muhsin Yiğiter ve Yargıç Burhan Cahit Kadılar anısına.
1952 yılında imzalanan, Sosyal Güvenliğin Asgari Normları Hakkında 102 Sayılı ILO Sözleşmesi, çıkış tarihinden 20 yıl sonra 10.08.1971 tarihinde ülkemiz tarafından onaylanmıştır.
Sözleşmeyle, ulusal yasal düzenlemeler arasındaki uyum, kısmen 1960’lı yıllarda gerçekleştirilmiştir.
Bu süreçte işçi-memur ayrımının neden olduğu bir dizi ayrımcılık yaratan sorun ortaya çıkmıştır.
İşçi statüsünde çalışanlar için 506 sayılı yasayla “sosyal güvenlik” hakkını oluşturan önemli sigorta kolları hüküm altına alınmıştır.
Memur statüsünde çalışanlar için, T.C.Emekli Sandığı yeniden yapılandırılmak yerine, sosyal güvenlik hakkını oluşturan önemli sigorta kollarından bir bölümü, çalıştıkları kurumlarca karşılanan sosyal yardım kollarına ve nakdi tazminata dönüştürülmüştür.
İş kazası ve meslek hastalıkları sigortası,
I-
657 sayılı yasada aşağıda sunulduğu şekliyle hüküm altına alınmıştır:
Hastalık ve analık sigortası :
Madde 188-
A) Devlet memurlarının hastalık, analık ve görevden doğan kaza ve mesleki hastalık,
B) Devlet memurlarının eşleri ve bakmakla yükümlü oldukları ana, baba ve çocuklarının hastalık ve analık,
C) Bir kanuna dayanılarak emekli ve malullük aylığı alanların (Sosyal Sigortalar Kurumu’nca uygulanan iş kazaları ile meslek hastalıkları, malullük ve yaşlılık sigortalarından gelir ve aylık bağlananlar hariç) hastalık ve analık,
Ç) (C) bendinde belirtilen emekli veya malullük aylığı alanların aile fertlerinin hastalık ve analık,
D) Bir kanuna dayanılarak dul veya yetim aylığı alanların (Sosyal Sigortalar Kurumundan gelir veya aylık alanlar hariç) hastalık ve analık,
hallerinde, gerekli sosyal sigorta yardımları sağlanır.
Bu sigorta yardımları özel kanunlarla düzenlenir.
Bu sigortalardan tanınan hak ve sağlanan yardımlar, genel sosyal sigorta rejimleri ile kabul edilen hak ve yardımlardan az olamaz.
657 sayılı Yasanını 188.madde gerekçesinde genel bir değerlendirme sunulmuştur. 188.Madde Gerekçesi aynen şöyledir:
Madde 188.- Bu madde, Devlet memurları için çeşitli alanları kapsayan geniş bir sigorta sisteminin kurulmasını öngörmekte ve bu konuda özel kanun hükümlerinin hazırlanması lüzumunu belirtmektedir. Öngörülen hükümler hazırlanıncaya kadar yürürlükteki hükümleri muhafaza edilecektir. Ancak, tasarıyla öngörülen sigorta sistemi, devlet memurları için tesbit edilecek sosyal yardım imkanlarının memlekette kabul edilmiş başka genel sosyal sigorta rejimlerinden aşağı olmaması şart koşulmaktadır. Gerçekten bugün sosyal sigortalar bakımından bütün çalışanların aynı şartlardan faydalandıkları söylenemez. Mesela işçiler bakımından uygulanmakta olan sosyal sigortalar sistemi devlet memurlarının faydalanabilecekleri sosyal yardım imkanlarından hayli ileridir. Tasarı, bu dengesizliği önleyecek bir yön ve seviye göstermektedir.
Ancak 657 sayılı Yasanın 188 ve devamındaki maddeler incelendiğinde, görüleceği gibi, “İş kazası ve meslek hastalığı sigortası hakkı dışında hastalık, analık, ölüm sigortası yardımları o tarihte 657 sayılı yasayla çözüme kavuşturulmuştur. Bu sigorta kollarından sunulması gereken yardımların, memuru çalıştıran kurumlarca karşlanması hlüküm altına alınmıştır. 1965 yılından 2004 yılına kadar geçen yarım yüzyıllık süreye karşın iş kazaları ve meslek hastalıkları sigortasıyla ilgili özel yasal düzenlemeler yapılmamıştır.
II-
Memur statüsünde çalışanların iş kazası ve meslek hastalıkları sigortası hakkı kapsamında önemli bir diğer yasal düzenleme 1929 tarih ve 1475 Sayılı Yasa ile onun devamı niteliğinde olan 2330 Sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanundur.
Güven ve asayişin korunması ile ilgili görevlerinden dolayı yaralanan, sakatlanan ve yaşamını yitirenlerin yakınlarına ödenecek nakdi tazminat ve aylıkların hüküm altına alındığı bu yasayla, iş kazası ve meslek hastalıkları sigortası kapsamında değerlendirilmesi gereken hakların “güvenlik ve asayiş görevleri” ile sınırlı olarak ele alıdığını görüyoruz. Bu yasaya göre göreve bağlı sakatlık, hastalık ve ölüm halinde öngörülen maaş vazife malullüğü maaşına atıf yapılarak çözülmeye çalışılmıştır. Böylece iş kazasınedeniyle bağlanması gereken maaş gözden kaçırılmıştır. Bu durumda olan bir işçiye hem maluliyet sigortasından hem de iş kazası sigortasından maaş bağlanmakta olup, yüksek olan maaşı tam diğerinin ise yarısı ödenmektedir.
Bu yasa, sadece hizmete bağlı bir sınırlama yaparak memur statüsünde çalışanlar arasında ayrımcılığa neden olmuştur.
1965 yılından içinde yaşadığımız 2004 yılına kadar geçen yarım yüzyıllık süreye karşın 657 Sayılı Yasanın 188.Maddesinde yazılan iş kazası ve meslek hastalıkları sigortasını hayata geçirecek yasal düzenlemeler hala çıkarılmış değil.
İş kazası ve meslek hastalıkları sigortası, tümüyle işveren tarafından karşılanan bir sigorta koldur. İş riskine göre primi ödenen bu sigorta kolu, memur statüsünde çalışanlar için bugüne değin işler hale getirmemiştir.
Bilindiği gibi T.C.Anayasası’nın 60.maddesi şöyle buyurmuştur: “Herkes sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar.”
657 Sayılı Yasa’nın 188.madde gerekçesinde belirtilen geniş bir sigorta sisteminin kurulması öngörüldüğü halde bu görev ne yazıkki bu güne değin görmezden gelinmiştir.
Konu, iş kazası ve meslek hastalıkları sigortası hakkının korunmasına gereksinme duyanlar açısından bakıldığında yüzleşmeye cesaret edilemeyecek kadar trajik bir noktadadır.
Yazımıza konu olan çalışmaların başlangıcında, koruyucu nitelikteki Hepatit B aşısı yapılmadığı için yaşamını bu hastalıktan yitiren Dr.Muhsin Yiğiter’in akla durgunluk veren ölümü, her yönden bir sorgulama zorunluluğu ile karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir.
1994 yılında Genel Sağlık İş Sendikası Örgütü aracılığıyla gerçekleştirdiğimiz bir anket sonucu Sağlık Sektöründe yaşanan iş kazası ve meslekhastalıkları olgusu ürkütücü boyutlardadır. 2050 kişilik rastlantısal bir grupta 582 meslek hastalığı ve iş kazası olayı saptanmıştır.
582 olgu içinde Sosyal Sigorta Sağlık İşlemleri Tüzüğüne göre, geçirdiği iş kazası sonucu epilepsi ve anestezik gazlar sonucu aplastik anemi gelişmiş genç bir sağlık çalışanı kadının işgücü kaybının saptanması, kendi başına ürkütücü bir sonuçtur. Karaciğer nakli aşamasına gelmiş olgular da aynı şekilde…
Çok acıdır ki, bire bir ilgilendiğim olgularda, 657 Sayılı Yasa’nın 105.maddesinde öngörülen iş kazası ve meslek hastalığı halinde iyileşinceye değin süresiz rapor hakkı, asla bu durumda olan çalışanlara kullandırılmamıştır.
657 Sayılı Yasanın 105.maddesi ve gerekçesi aynen şöyledir:
Hastalık İzni
: Madde 105 – (29.11.1984 günve 243 sayılı KHK’nin 18.Maddesiyle değişik şekli) Memurlara hastalıkları halinde, verilecek raporlarda gösterilecek lüzum üzerine, aylık ve özlük haklarına dokunulmaksızın aşağıdaki esaslara göre izin verilir.
A)On yıla kadar (on yıl dahil) hizmeti olanlara altı aya kadar,
B)On yıldan fazla hizmeti olanlara oniki aya kadar,
C)Kanser, verem ve akıl hastalıkları gibi uzun süreli bir tedaviye ihtiyaç gösteren hastalığa yakalananlara onsekiz aya kadar, izin verilir.
Memurların, hastalıkları sebebiyle yataklı tedavi kurumlarında yatarak tedavi gördükleri, tedavi süreleri hastalık izinlerine ait sürelerin hesabında dikkate alınır.
İzin süresinin sonunda hastalıklarının devam ettiği resmi sağlık kurullarının raporu ile tesbit edilenlerin izinleri bir katına kadar uzatılır. Bu sürelerin sonunda da iyileşmeyen memurlar hakkında emeklilik hükümleri uygulanır. Bunlardan gerekli sağlık şartlarını yeniden kazandıkları resmi sağlık kurullarınca tesbit edilenler tekrar görev almak istedikleri takdirde, eski derece ve niteliklerine göre uygun görevlere öncelikle atanırlar.
Görevlerinden dolayı saldırıya uğrayan memurlar ile görevleri sırasında ve görevlerinden dolayı bir kazaya uğrayan veya meslek hastalığına tutulan memurlar, iyileşinceye kadar izinli sayılırlar.
Sıhhi izin sürelerine esas hizmetin hesabında 87 nci maddede sayılan kurumlarda emekli keseneği veya sigorta primi ödenmek suretiyle geçen süreler ile askerlikte geçen süreler dikkate alınır.
(İl.Md. 23,63,94,125)
657 S.Y. 105.maddesi, hastalanan Devlet memurlarına verilecek izinleri ve sürelerini, yürürlükteki uygulamadan farklı bir surette düzenlemektedir. Madde gerekçesi :
Madde 105.- Maddenin (Ç) bendinde sayılan hastalıkve benzerleri halinde izin süresi hizmet süresi ile orantılı değildir. Daha ilk hizmet yılında bile bu benddeki hastalığa tutulan memur 18 aya kadar tedavi ve hastalık izni alabilecek, gerekirse bunu bir kat daha uzatabilecektir.
En uzun hastalık izni hakkını kullandıkları halde iyileşmeyen memurlar hakkında emeklilik hükümleri uygulanacaktır. Bu suretle emekli olanlar yeniden, iyileştiklerini sağlık kurulu raporu ile belirterek, görevlerine dönmek isterlerse, eski sınıf ve derecelerine öncelikle atanacaklardır.
Görevleri sırasında veya görevlerinden dolayı hastalananlar veya bir kazaya uğrayanlar için izinde süre kaydı yoktur; iyileşinceye kadar izinli sayılırlar.
Hal böyle iken, Hepatit B hastalığına yakalanan bir sağlık çalışanı hastalığın aktif olduğu denemde bile rapor hakkında yararlanamadığı ne yazıkki olası ve sıradan bir uygulamadır.
Konu, iş kazası ve meslek hastalığı tedavi giderleri bakımından da önemlidir. Çünkü iş kazası ve meslek hastalığı sigortasının yaşama geçirilmesi bu denli ertelenirken, bu sigorta kapsamında, koruyucu ve tedavi edici tüm hizmetlerin ücretsiz ve geciktirilmeksizin sonulması gerekli ve zorunludur. Başta Anayasa olmak üzere konuyla ilgili hukuk normları ve 657 Sayılı Yasanın 188.maddesi hükmü bunun yasal dayanağını kuşkuya gerek olmayacak bir biçimde sunmaktadır.
Memur statüsünde çalaşanların bugüne kadar bu durumu dikkate değer bir istem olarak ortaya koyamamaları ve etkin bir sendikal örgütlenmeden yoksun bulunmaları, yarım yüzyıllık gecikmede pay sahibidir.
SONUÇ : Anayasa’nın 60.maddesinde,hüküm altına alınan sosyalgüvenlik hakkına içerikkazandıran en önemli sigorta kollarındanbiri iş kazasıve meslekhastalıkları sigortasıdır.
Tüm çalışanları kapsayan etkin bir sosyal güvenlik düzenini ve kurumlarını toplum olarak meydana getirmek zorundayız.
*“Roland Barthes”
Fişek Enstitüsü
24 Haziran 2010 Perşembe
Yapıya karşı kimse dava açamaz !
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder