Sendika avukatını işten atmak yetmedi... BES’te neler oluyor? –Gökhan Ulusan :: www.sendika.org
27 Temmuz 2011 -
Büro Emekçileri Sendikası’nın avukatını işten atanlar, henüz bu işten çıkartmanın kırkı bile çıkmadan başka bir akıl almaz karara daha imza attılar. Sendikanın tüm hukuksal iş ve işlemlerini taşeronlaştırarak bir hukuk bürosuna havale ettiler.
BES genel merkez yönetimi, şube ve temsilciliklere gönderdiği 21.07.2011 tarihli ve 893 sayılı yazıda şöyle diyor:
“Merkez Yönetim Kurulumuzca; bu doğrultuda Büro Emekçileri Sendikasının her bir üyesi tarafından içselleştirilmiş olan Hukuka da uygun olmak kaydıyla bir Hukuk Bürosuyla anlaşma yapılmasına karar verilmiştir…”
Bu MYK’nın aldığı kararları, “çok yanlış bir karar, ama bu saatten sonra yapacak bir şey yok, nasıl olsa yeni dönemde asla aday gösterilmeyecekler” diyerek içselleştirenler olabilir. Ama henüz özelleştirmeyi, taşeronlaştırmayı içselleştirmeyen binlerce BES üyesi var ve bizim, başarılı bir sendika avukatını, üstelik üzerinde ağır bir baskı ve mobbing uygulayarak işten çıkartmayı, bırakın içselleştirmeyi, aklımızdan geçirmemiz bile söz konusu olamaz.
Sendika avukatının işten nasıl çıkartıldığına dair bilgilendirme yazıları ile bu hukuksuz kararın derhal geri alınmasına dair bir imza metni, daha önce yayımlandı. Yakında mizah dergilerinde de çıkarsa şaşırmamak gerekir. Hatırlamakta yarar var; BES yöneticileri, toplu sözleşme hükümlerine göre, 21 Mart tüm sendika çalışanlarının izin günü olduğu halde, “miting 20 Mart pazar günü yapıldı, sen pazartesi neden işe gelmedin” diye sendika avukatını uyarmıştı. Tüm BES üyelerinin aklında bulunsun, örneğin 1 Mayıs pazartesiye denk gelirse ve miting pazar günü olursa, ve biz pazartesi işe gitmez isek aynı soruyu devlet de sorabilir ve böyle bir durumda sendikamız maalesef devleti haklı bulacak. Devletin bu soruyu sormak işgüzarlığını gösterecek herhangi bir mülki idare amiri var mıdır, bu da elbette başka bir tartışmalı konu.
Bilinç ve sorumluluk…
Söz konusu yazıya dönelim, yazı diyor ki, BES yöneticileri, “…bir emek örgütü olmanın bilinci ve sorumluluğu ile davranılmasında karşılaşılan eksiklikleri”, “geniş çerçeveli bir değerlendirmede bulunarak” saptamış.
Son aldıkları kararı da sağlam bir çerçeve ile duvara asmalarını tavsiye ederiz. Bu iş için sendikanın duvarlarındaki “esnek ve kuralsız çalıştırmaya, özelleştirmeye hayır”, “herkese kadrolu iş, güvenli gelecek” afişlerinin çerçevelerini kullanabilirler. Böyle bir kararı gelecek kuşaklara aktarmakta yarar var, ne de olsa, Merkez Yönetim Kurulunca yapılan ve bilimselliğinden asla kuşku duymadığımız “detaylı araştırma ve değerlendirmelerin” sonucunda alınan bir karar.
MYK’nın bizlere gönderdiği yazıda, taşeron hukuk bürosunun KESK Genel Merkezi ile de çalışmakta olduğunu öğreniyoruz. Burada bir uyarı havası var, KESK bile bu hukuk bürosu ile çalıştığına göre, bu avukatlık bürosunun bir sırrı, bir hikmeti olsa gerek.
İnsan merak ediyor, nasıl olsa KESK de orada bahanesiyle, BES’in Genel Merkezini de Gaziosmanpaşa’ya taşıyacak mısınız… Bir ara Eğitim-Sen’de de taşeron işçi çalıştırılıyordu diyerek mi arkasında duruyorsunuz bu kararın…
Yazıdaki başka bir mizahi gönderme şöyle. “Çağdaş Hukukçular Derneği Genel Başkanı Av. Selçuk KOZAĞAÇLI ve Sürekli ve Düzenli olarak yanında çalışmakta olan Beş Sigortalı avukat…”
Yani avukatların beşi bir yerde ve Sürekli, ve Düzenli, ve Mütemadiyen, ve İvedilikle, ve Münhasıran sendikamızın avukatlık hizmetlerini yürütecekler. Hepsi de sigortalı ki, bu ayrıntı gerçekten önemli. “Biz asla sigortasız çalıştırmaya müsamaha göstermeyiz” diyor BES Yönetimi. Bu avukatlık bürosu ister sigortalı avukat istihdam eder, ister sigortasız. Size ne. Bu kadar işçiden, emekçiden yana olmanın ne gereği var. İnsanların sigortasız, kadrosuz ve güvencesiz çalıştırılmasına bu kadar karşıydınız da, sendikanın avukatını neden işten attınız?
“Piyasa araştırması”
İmdi, BES üyeleri haklı olarak merak ediyor. Madem altı avukattan oluşan bir hukuk bürosu sendikamızın tüm hukuksal işlerinin üstesinden ancak gelecek, hiçbir ahlaki ve hukuki gerekçe olmadan işten atılan Avukat Sevil Ceylan Erkat’ın yanına ikinci bir kadrolu avukatı yıllarca neden almadınız? Demek ki 6 meslektaşının ancak üstesinden gelebileceği bu işleri eski avukatımız tek başına sırtlanırmış da, haberimiz yokmuş.
Gerçi burada BES yöneticilerinin hakkını yememek gerekir. Bu altı avukattan oluşan hukuk bürosu sadece BES’in avukatlık hizmetlerini yürütmeyecek. KESK dahil, bu hukuk bürosu ile başka sendikaların ya da başka demokratik kitle örgütlerinin de çalıştığı sonucunu yazıdan çıkartıyoruz. Ayrıca ilgilenmiyoruz da, bizim sorunumuz değil. Eminiz ki, KESK’te de bu avukatların sigortalı olması ve Sürekli, ve Düzenli, ve Mütemadiyen, ve İvedilikle, ve Münhasıran çalışıyor olmaları önemli bir kriter olmuştur. Ayrıca, BES Yönetimi bu işi taşeronlaştırırken, eminiz ki iyi bir “piyasa araştırması” yapmış olsa gerektir.
Yine, bize gönderilen yazıda, “1 yıl boyunca yürürlükte kalacak olan sözleşme hükümleri gereğince…” Sendikamızın Genel Merkezinde her gün mesai saatleri dahilinde Sürekli ve Düzenli olarak bir avukatın çalışacağını da öğrenmiş bulunmaktayız. Bu “sürekli ve düzenli” ifadesi, yazının sonuna kadar bir daha kullanılmamış her nedense. Neyse, konuya geri dönelim. Ne mutlu bize ki, hukuk bürosunun yanı sıra, sürekli ve düzenli bir avukatımız olacak ki, mitingler pazar günü yapılsa bile pazartesi işinin başında olacak. Bu, gerçekten iyi düşünülmüş…
Yine yazıda diyor ki, “…her iki taraf açısından”, (burada söz konusu iki tarafın sendika ve hukuk bürosu olduğu özellikle parantez içine alınarak belirtilmiş ki, Recep İvedik filmindeki gibi -başka kimin arasında olacak- şeklinde bir soru sorulmasının önüne geçilsin), “gerekli görülmesi halinde, hafta içi mesai saatleri haricinde ve hafta sonu hukuk bürosu tarafından fazla çalışma yapılması olanaklıdır…”
İşten atılan avukatımız da mesai saatleri haricinde çok emek veren bir insandı ama kıymeti bilinmedi. Bu durumun, yazarın kişisel görüşü olmadığının, herhangi bir BES üyesi büro emekçisine sorulduğu zaman size farklı bir şey söylenmeyeceğinin belirtilmesinde yarar var. Asıl sorun şu; sözleşmede hüküm altına bile alınmış bir durum var ise, yani biri sürekli ve düzenli, toplam altı kişilik bir avukat ordumuz olsa bile fazla çalışma gerekli olabilir ise, biz neden sadece tek bir avukatın sırtına yükledik tüm bu işleri?
Gayet karlı
Yazı diyor ki, “Sendikamızın hukuk bürosunda çalışan altı avukat tarafından yürütülecek olan tüm hukuksal iş ve işlemler karşılığında, hukuk bürosuna, sözleşme gereğince ayda 2500 tl ücret ödenecektir”… Yazının tam burasına, sözleşmeli köle olmayacaaağııız diye bir slogan sıkıştırılsa çok şık dururmuş…
“Bunun yanı sıra bu miktarın Katma Değer Vergisi (% 18) olarak ayda 562.50 tl ile gelir vergisi stopajı (% 20) olarak 625 tl’de sendikamızca ödenecektir. Yani altı avukattan oluşan hukuk bürosunun sendikamıza aylık maliyeti 3687,50 tl olacaktır.
Budur işte ya… piyasada asgari ücretle çalışmaya razı olan milyonlarca işsiz varken neden bir devlet memuruna bu kadar para verelim… pardon, dilimiz sürçtü. Doğrusu şu olacaktı; piyasada bu işi 3.687 liraya yapacak onlarca hukuk bürosu varken neden kadrolu bir avukat çalıştıralım ki…
Yıllar önce, sanırım Fikret Başkaya idi, bizim şubede bir seminer vermiş, bu kar-zarar hesaplarının bizim işimiz olmadığından, solcular için asıl önemli olan şeyin “toplumsal fayda” olduğundan söz etmişti. Yani siz işçilere çok daha düşük ücretler ödeyerek de bir işletmenin kar etmesini sağlayabilirsiniz ama bu yolu daha çok onlar, yani sermeye sınıfı tercih eder falan tarzı bir şeyler dediydi. Eski zaman, bir kulağımızdan girmiş, öbüründen çıkmış.
Yazı diyor ki, “…Nispi Vekalet Ücreti Protokolü çerçevesinde, 15.07.2011 tarihinden itibaren, sendikamız tarafından kazanılan davaların avukatlık ücretlerinin %70’i hukuk bürosuna verilecek, %30’’u ise sendikamıza gelir kaydedilecektir”...
Demek, eski avukatımız iliğimizi kemiğimizi kurutuyormuş bizim. Allahtan bu nispi bilmem ne protokolü yapılmış da bir gelir kapısı daha çıkmış bize. Ama pazarlık iyi yapılmamış, ticaret zekamız olsa idi, bu işin oluru fifti fifti diye ısrar ederdik. Bu %70, standart bir şey olsa gerek…
Ülke genelinde hizmet
Yazı diyor ki, “tüm üyelerimizin sendikamızın ilke ve amaçlarına uygun hukuksal yardım talepleri ülke genelinde karşılanabilecektir”…
“Kadrolu iş, güvenli gelecek” talebi bizim tüzüğümüzde yazmıyor mu, ima bile edilmiyor mu en azından…
“Özelleştirmeye, taşerona hayır” demek, sendikal bir ilkemiz değil mi… değilse, sendikal ilkelerimiz neler…
Torba yasayı devletten bile önce uygulamak ve hiçbir hukuki gerekçe göstermeden bir emekçiyi işten çıkartmak sendikal bir ilkeydi de bizim mi haberimiz yoktu…
Yani, bir üyemiz çıksa ve dese ki, “benim kadromu elimden almaya çalışıyorlar, ya istifa edersin ya da önüne koyduğumuz sözleşmeye imza atarsın diyorlar. Ben hakkımı hukuki yollardan da aramak istiyorum kardeşim”…
Ne diyeceğiz… E biz de avukatı işten çıkardık, bak sözleşmeli avukat çalıştırıyoruz, bu devirde kim kime kadrolu iş veriyor mu diyeceğiz…
Nedir bu sendikal ilkeler ve amaçlar?
“Şube ve temsilciliklerimizde hukuksal bilgilendirme amaçlı toplantıların yapılması halinde bu toplantılara en az bir avukatın katılımı sağlanacaktır” deniliyor yazıda… Hangi bilgilendirme, hangi toplantı? Bir gecede işinden attınız sendikanın avukatını. Bilgi verme gereği bile hissetmediniz. Ne genel kurulda, ne de başka bir yerde, uydurduğunuz mazeretleri kamuoyunun önünde açıkça tartışmaktan bile hala kaçıyorsunuz.
Şurada da şöyle olmuştu…
Şurada da şöyle oldu… Burada da böyle oldu… İlk işten atan biz miyiz… Ali de atıldı, Veli de aksırdı… Mazeret üstüne mazeret… Bir tane haklı gerekçe gösteremiyorsunuz… Ayrıca, bir bildiğiniz vardı da neden sustunuz… Neden ortalığı ayağa kaldırmadınız… Neden ortak oldunuz…
Olmasa bu mazeretleriniz, ne diyecektiniz… AKP hükümeti de işten çıkartıyor, patronlar da işten atıyor her gün, hem de yüzlercesini… Tek yapan biz miyiz mi diyecektiniz…
Sendikanın avukatını, üstelik mesleğinde çok başarılı ve sevilen bir avukatı işten attınız, hukuksal iş ve işlemleri taşeronlaştırdınız. Üstelik, sendika çalışanları ile yürütülen toplu sözleşme görüşmelerinin hemen ardından yaptınız bunu. Sendikanın duvarına grev ilamının asılmasıyla sonuçlanan bir sürecin hemen ardından…
Ve sırada kim var… Yeri geldiğinde geç saatlere kadar hiçbir çıkar gözetmeksizin işinin başında olan, bizlerle birlikte pankart tutan, bizlerle birlikte slogan atan ve yürüyüş kollarımızda bizlerle yan yana, omuz omuza yürüyen Büro çalışanı arkadaşlarımızı da işten atacak, istifaya zorlayacak, bu koşulları yaratmaya devam edecek, sendikanın kırtasiye, çay ve temizlik işleri için de taşeron bir firma bulacak mısınız?
“Bazı sendika çalışanları istifa etmek istedi ama biz kabul etmedik” diyerek geçiştirmeye, kendinizi aklamaya devam mı edeceksiniz. İnsanları istifa kararı almaya götürecek kadar derinleştirdiğiniz bir krizi, daha ne kadar savunacaksınız…
Sekiz yıl boyunca bu süreci bizlerle omuzlayan, en zor anlarda dahi sendikamızın avukatı olduğunu unutmayan, sizin bugün bir avukat ordusu olmadan yürütmeyi göze alamayacağınız tüm hukuki işlemleri yıllarca tek başına sırtlayan ve belki de tamamından yüzünün akıyla çıkan bir avukata, en azından bir vefa borcunuzun olduğunu düşünmüyor musunuz…
Genel kurulda dağıtılan kitapçık
Yazınızın ikinci paragrafında, hukuksal işleyişe dair eksik ve hatalardan uzun uzun söz ediyor, bütün sorumluluğu üzerinizden atmanın ve tek bir insanın üzerine yıkabilmenin telaşı içinde çırpınırken, hiç mi sıkılmıyorsunuz… Tüm bu sorunlar vardı da, neden ikinci bir avukat istihdam etme gereği duymadınız… Avukatımız yetersiz idi, sizi yanlış yönlendiriyor idi, dava sürelerini geçiriyor idi ise, neden genel kurulda bir kitapçık dağıtarak tüm bu hukuksal başarıları sahiplendiniz.
İşten attığınız avukatımızın şimdiye kadar kaç davayı kazandığına, kaçında eksik ve yetersiz kaldığına, sizi hangi konularda yanlış yönlendirdiğine dair bir yazı da yazabilecek, şube ve temsilciliklere gönderebilecek misiniz… Bu uydurma ve ithamları, daha ne kadar dillendirecek, daha ne kadar savunacaksınız.
Önce bir sendika avukatının işten çıkartılması, ardından özelleştirme… Aldığınız bu kararlar BES’in tarihinde kara bir lekedir artık….
Biz sendikamızın avukatını, “Emekçi Düşmanı BES MYK’sı” sloganı atarak uğurladık…
Hayatımızda ilk defa, çok zor bir karar olduğunu bile bile, her zaman ve her yerde savunduğumuz ve hatta kurumsal kimliğini bile kendi kimliğimizden üstün tuttuğumuz sendikamızın genel merkezinin önünde bir basın açıklaması gerçekleştirdik ve bu işten çıkartmanın hiçbir ahlaki, insani ve hukuki gerekçesinin olmadığını ifade ettik…
Ya haklıyız, ya da iftira atıyoruz sizlere…
Bizi hala neden disiplin kurullarınıza vermiyor, gereğini neden hala yerine getirmiyorsunuz…
Siz, işçi sendikalarının bugünkü durumlarına bir günde geldiğini mi zannediyorsunuz…
Hala mı anlamıyorsunuz…
Anlamamakta hala mı ısrar ediyorsunuz…
Utanıyoruz arkadaş ya, gerçekten utanıyoruz…
* Gökhan Ulusan
BES Ankara 2 No’lu Şube
28 Temmuz 2011 Perşembe
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)